30.10.2022 09:30
Dernek veya Vakfa Bağlı İktisadi
İşletmelerin Bağış ve Kar Dağıtımı Ödemelerinde Hukuki Uyuşmazlık Hali Üzerine
Görüşler
Mustafa Baturhan Gençaslan
(Bu makale Vergi Müfettişi Önder SERVİ ile
birlikte yazılmış olup Vergi Dünyası Dergisinin Ağustos/2019 sayısında
yayımlanmıştır.)
Öz
Sosyal devletin bir unsuru olarak
dayanışmayı, sivil toplum örgütlerini, eğitim ve sağlık hizmetlerini ve
araştırma geliştirme faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla kurumlar vergisi
mükelleflerinin Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu
yararına çalışan derneklere yapmış oldukları bağışların vergi kanunlarında
belirtilen şartlarda kurum kazancından indirilmesine izin verilmektedir.
Türkiye Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıf sayısı
283[1],
kamu yararına çalışan dernek sayısı ise 384[2]’tür.
Makalemizde dernek ve vakıflara bağlı olarak kurulan iktisadi işletmelerin
bağlı oldukları dernek veya vakfa 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
10’uncu maddesi kapsamında bağış yapmaları durumunda bu bağışların kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinde gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirim
olarak kabul edilip edilemeyeceği mezkur Kanun’un geçici 8’inci maddesi
ile birlikte ele alınacak ve konuya ilişkin görüşümüz açıklanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dernek ve Vakıflar, İktisadi
İşletme, Bağış, Kar Payı
1. GİRİŞ
Devletin kamu
harcamalarını yerine getirebilmesi için vergi toplaması gerekmektedir. Bu kamu
harcamaları arasında sosyal devlet ilkesini benimsemiş ülkelerde sosyal
yardımlar önemli bir yer tutmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin 26 Ekim 1988 tarih
ve E. 1988/19, K. 1988/33 sayılı kararında sosyal devlet[3];
“Anayasa’nın Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal
hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının
içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara
Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi
sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin
gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması” şeklinde
tanımlanmıştır. Şüphesiz ki devletin toplumun tüm sosyal ihtiyaçlarına cevap
vermesi uygulanabilir değildir. Bu nedenle toplum kendi kaynaklarını bir araya
getirerek sosyal ihtiyaçlara cevap verecek organizasyonlar oluşturmaktadır.
Devlet bir yandan sosyal adaleti ve pozitif ayrımcılığı sağlamak adına kaynak
ayırırken diğer taraftan bu amaca yardımcı olmak için toplum bireyleri
tarafından kurulmuş dernek ve vakıflara vergisel avantajlar sağlamakta ve vergi
mükellefleri tarafından dernek veya vakıflara yapılan yardımların vergi
matrahının hesaplanmasında bir indirim olarak kullanılmasına izin vererek
sosyal yardımları teşvik etmektedir.
Ayrıca, dernek ve vakıflar kuruluş
amaçlarını gerçekleştirmek için bağış ve yardım kabul etmekle birlikte ekonomik
sistem içerisinde iktisadi teşebbüsler oluşturarak gelir getirici faaliyetlerde
bulunmakta ve elde ettikleri gelirleri bağlı oldukları dernek veya vakfa aktarabilmektedirler.
Makalemizde, sosyal
dayanışmayı ve sosyal devlet ilkesini geliştirmek için Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun (KVK) 10’uncu maddesinde yer alan bağış ve yardımların Türkiye Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti
tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklere bağlı iktisadi işletmeler tarafından
bağlı oldukları dernek veya vakfa yapılması halinde bu indirimlerin kurum
kazancından indirilip indirilemeyeceği KVK’ya 6639 sayılı Kanun ile eklenen
geçici 8’inci madde ile birlikte irdelenecek ve konuya ilişkin görüşümüz
açıklanacaktır.
2. DERNEK, VAKIF, KAMU YARARINA
ÇALIŞAN DERNEK VE VERGİ MUAFİYETİ TANINAN VAKIFLARIN NİTELİĞİ VE GELİRLERİ
2.1. Dernek, Vakıf, Kamu Yararına Çalışan
Dernek Ve Vergi Muafiyeti Tanınan Vakıfların Niteliği
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre
vakıf; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli
bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarını,
dernek ise gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli
ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak
birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını
ifade etmektedir.
4962 sayılı Kanun'un 20’nci maddesine göre
gelirlerinin en az üçte ikisini nev’i itibarıyla genel, katma ve özel bütçeli
idarelerin bütçeleri içinde yer alan bir hizmetin veya hizmetlerin yerine
getirilmesini amaç edinmek üzere kurulan vakıflara, Cumhurbaşkanınca vergi
muafiyeti tanınabileceği, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 27’nci maddesinde
ise; kamu yararına çalışan derneklerin Cumhurbaşkanı kararıyla tespit edileceği
belirtilmiştir. Bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi
için, en az bir yıldan beri faaliyette bulunması ve derneğin amacı ve bu amacı
gerçekleştirmek üzere giriştiği faaliyetlerin topluma yararlı sonuçlar verecek
nitelikte ve ölçüde olması gerektiği belirtilmiştir.
Dernek veya vakıfların asıl amacı kar
etmek olmadığından vergi mükellefi değillerdir. Kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek
için bağış ve yardım toplayarak faaliyetlerine devam ederler. Dernek veya
vakıflara yapılan bağış ve yardımların teşvik edilmesi amacıyla bağış ve
yardımda bulunan mükelleflere vergisel avantajlar sağlanmıştır. Bunlardan en
önemlisi kurumlar vergisi mükelleflerinin Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti
tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklere yaptıkları bağış ve
yardımları KVK’nın 10’uncu maddesinde yer alan şartlarla kurum kazancından
indirebilmeleridir.
2.2. Dernek Veya Vakıflara Ait İktisadi
İşletmelerin Gelirleri
Dernek ve vakıflar kuruluş amaçlarını
gerçekleştirmek için gerekli kaynağı bağış ve yardımlar ile toplayabilmekle
birlikte, iktisadi işletmeler kurup ekonomik sistem içerisinde yer alarak elde
ettikleri karları kuruluş amaçlarını gerçekleştirebilmek için
kullanabilmektedirler.
5737 sayılı Vakıflar
Kanunu’nun 26’ncı maddesinde belirtildiği üzere, vakıflar; amacını
gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Vakıflar
Genel Müdürlüğene bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir,
kurulmuş şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadî işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka
bir amaca tahsis edilemez. Dernekler ise, dernek tüzüğünde
iktisadi işletme kurulabileceğini belirtir bir hüküm yer alması halinde
iktisadi işletme kurabilir. Bu şekilde oluşan iktisadi faaliyetler neticesinde
vergilenen karlar, vergi sonrasında yine aynı amaçlar için harcanmak üzere
bünyede tutulmakta, hiçbir zaman gerçek ya da tüzel kişi bir başka şahsiyete ya
da onların tasarrufuna aktarılamamaktadır[4].
Aslında bir iktisadi işletmenin kazanç
elde etmek amacı ile kurulduğu düşünüldüğünde bu kazancın ortaklara dağıtılması
son derece doğaldır. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan
vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından kurulan iktisadi
işletmelere ait karlar dernek ve vakıflara aktarılarak dernek ve vakfın kuruluş
amacına uygun hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Kar payının
bağlı olunan dernek ve vakfa aktarılması kar dağıtımı şeklinde gerçekleşebileceği
gibi kar payının örtülü bir biçimde aktarılması da mümkündür. Aşağıdaki yer
alan bölümlerde bu iki durumun ayrıntılarına değinilecektir.
3. MÜKELLEFİYET, KAR DAĞITIMI VE İNDİRİM
MÜESSESESİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER
3.1. Mükellefiyet Üzerine Değerlendirmeler
Daha önce de
zikredildiği üzere, dernek ve vakıflar bağış toplamanın yanında iktisadi
işletmeler kurarak bu iktisadi işletmeler vasıtasıyla elde ettikleri kazancı
kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmaktadırlar. KVK’ya göre dernek
veya vakıflar kurumlar vergisi mükellefi değilken dernek veya vakıflara ait
iktisadi işletmelerin kurum kazancı kurumlar vergisine tabi olmaktadır. 1 seri
no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde, kazanç sağlama niyeti olmasa dahi
işletmenin konusunun ve faaliyetinin, her türlü mal ve hizmet satışı ya da
bunlara benzer şekillerde olması ve devamlı surette yapılması durumlarında da
dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmenin oluştuğunun kabul edileceği
belirtilmektedir. Keza, KVK’nın “mükellefler” başlıklı
2’nci maddesinin gerekçesinin son paragrafı “bizzat kendileri mükellef
olmayan dernek veya vakıfların iktisadi işletmelerinin oluşması durumunda, söz
konusu iktisadi işletmeler kurumlar vergisinin mükellefi olacaklardır. Örneğin,
özel kanunlarla her türlü vergi ve harçtan muaf tutulan bir derneğin, maden
suyu işletmesi, bir iktisadi işletme oluşturacağından, bu faaliyetlerin
gelirlerinin derneğin amacına tahsis edilecek olması halinde dahi kurumlar
vergisinin konusuna dahil edilip vergilendirilmesi gerekmektedir.”
şeklindedir. Kanun koyucu burada dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler
ile müteşebbisler tarafından kurulan iktisadi işletmelerin serbest piyasada
aynı şartlar altında faaliyetlerini gerçekleştirmelerini amaçlamıştır.
Gerçekten de aynı sektörde faaliyet gösteren iki şirketin birinin dernek
veyahut vakıf tarafından kurulmuş olması nedeni ile vergi muafiyeti kapsamına
alınması diğer işletmenin faaliyetini sürdürebilmesini olanaksız kılabilirdi.
Ayrıca, Kanun’un
iktisadi kamu kuruluşlarının kurumlar vergisi mükellefi olmasının gerekçesinde “piyasa ekonomisinin işleyişinin en etkin şekilde sağlanması
ve rekabetin korunması açısından iktisadi kamu kuruluşlarının vergilendirilmesi
gereği açıktır.” ifadesi yer almaktadır. İktisadi kamu
kuruluşlarının vergilendirilmesine ilişkin madde gerekçesinde bu husus, “iktisadi kamu kuruluşlarının vergilendirilmesi, bir bakıma ‘kendi
kendini vergilendirme’ gibi düşünülebilecekse de kamu idarelerine vergi
ayrıcalığı tanınması piyasadaki serbest rekabet koşullarını olumsuz
etkileyecek ve özel sektörün gelişme imkanı ile mal ve hizmet
kalitesinin artmasını engelleyecektir.” şeklinde açıkça ifade
edilmiştir. Bu gerekçeler iktisadi kamu kuruluşlarının kurumlar vergisi
mükellefi olmasının nedenleri olsa da benzer gerekçeler dernek veya vakıfların
iktisadi işletmelerinin kurumlar vergisi mükellefi olmasının nedeni olarak da
düşünebilir. Gerçekten de aynı sektörde faaliyet gösteren bir sermaye şirketi
ile dernek veya vakfa bağlı iktisadi bir işletmenin eşitlik prensibi gereği
aynı vergi yüküne sahip olmaları gerekmektedir[5].
3.2. Kar Dağıtımı Üzerine
Değerlendirmeler
193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’nun (GVK) "vergi tevkifatı'' başlıklı
94'üncü maddesinin birinci fıkrasında, "Kamu idare ve
müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş
ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi
işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini
beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını
bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler; aşağıdaki
bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben
yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat
yapmaya mecburdurlar.'' hükmü yer almaktadır.
Aynı maddenin birinci fıkrasının
(6/b-i) bendinde ise tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek
kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi
olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan,
75'inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı
kar paylarından (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz) gelir vergisi
tevkifatı yapılacağı hüküm altına alınmış olup söz konusu tevkifat oranı,
2009/14592 sayılı B.K.K ile 03.02.2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere
% 15 olarak belirlenmiştir.
Yine GVK’nın 75'inci maddesinin birinci
fıkrasının (2) numaralı bendinde iştirak hisselerinden doğan kazançların menkul
sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla yukarıda yer alan hükümlerin
incelenmesinden de görüleceği üzere tam mükellef kurumlar tarafından gelir ve
kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara dağıtılan kar payları üzerinden GVK'nın
94'üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b-i) bendi uyarınca tevkifat yapılması
gerekmektedir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı vakfın iktisadi işletmesi tarafından vakfa aktarılan gelirin
kar dağıtımı sayılıp sayılmayacağı ve aktarılan tutar üzerinden gelir vergisi
kesintisi yapılıp yapılmayacağı hususuna ilişkin sorulan soruya cevap verdiği
25.03.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010-GVK-94-24-238 sayılı özelgesinde[6], “Buna göre vakfınıza bağlı iktisadi işletmenin, dağıtılabilir
karlarını vakfa aktarması kar dağıtımıdır. Aktarılan bu tutar, vakfınız
yönünden ise anılan Kanunun 75'inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı
bendinde belirtilen iştirak kazancıdır. Bir kazancın iştirak kazancı
sayılabilmesi için işletme hisselerinin sadece bir kısmına sahip olunması
zorunlu olmayıp, bağlı veya ait işletmenin tamamına sahip olunması halinde de
bir iştirak kazancı elde edilmesi söz konusudur. Kendisi kurumlar vergisi mükellefi
olmayan bir vakfın, sermayesini temin ederek vergiye tabi bir kuruluş
oluşturması halinde kendisine aktarılan gelir, iştirak kazancıdır. Bu itibarla,
kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayan vakfınıza, kurumlar vergisi mükellefi
olan iktisadi işletmeniz tarafından aktarılan kar payları üzerinden Gelir
Vergisi Kanununun 94'üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b-i) bendi uyarınca
gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.” şeklinde
görüş bildirmiştir.
Bu görüşün aksine dernek
veya vakıflara ait veya bağlı olan iktisadi işletmelerin karlarını bağlı
oldukları dernek veya vakıflara aktarmasının vergi tevkifatına tabi tutulmaması
gerektiği yönünde görüşler de mevcuttur. Bu görüşlerin temelinden ilki,
amaçlarını gerçekleştirmek ya da genişletmek için üye aidatı, bağış ve
yardımlar dışında vergiye tabi olmayı gerektiren iktisadi faaliyetlere de
ihtiyaç duyan dernek veya vakıfların oluşturdukları iktisadi işletmelerin
faaliyetleri neticesinde vergilenen karların, vergi sonrasında yine aynı
amaçlar için harcanmak üzere dernek veya vakıf bünyesine aktarılması
dolayısıyla ortada paylaşılacak bir ortaklık ya da iştirak ilişkisi
olmamasıdır. İkinci husus ise, vergi sonrasında zorunlu olarak bünyede kalan ve
başka hiç kimseye dağıtılmayan ya da aktarılmayan karın tekrar
vergilendirilmesinin varoluş gayeleri nedeniyle korunmak zorunluluğundaki
dernek veya vakıfların daha yüksek ve gereksiz bir vergileme ile amaçlarına
daha az gelir bırakılan ve cezalandırılan konuma düşeceği düşüncesine
dayanmasıdır[7].
Bununla birlikte, vergi
yargısının da bu görüşe paralel kararlar aldığı görülmektedir. Balıkesir Vergi
Mahkemesi tarafından verilen bir kararda[8],
davacı kurumun 2000 yılında elde ettiği net karını vakfa aktardığı, vakfın
kurumlar vergisi mükellefi olmamakla birlikte davacı kurumdan farklı olarak
defter tasdik ettirip kullandığı, aynı vergi numarasında kayıtlı olması
dolayısıyla yapılan ödemenin gelir (stopaj) vergisine tabi olduğunun ileri
sürülmesine karşın, işletmenin elde ettiği net karı hukuken bağlı ve ait olduğu
bizatihi kendi vakıf hesabına aktarmış olması nedeniyle olayda 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75’inci maddesi anlamında kar
dağıtımı olmadığından anılan Kanun’un 94’üncü maddesinin 6'ıncı
bendinin b-i alt bendi hükmünün uygulanamayacağına karar verildiği, kararın,
vakfa bağlı iktisadi işletme olan davacı kurumun bilançosunda kalmayan karın,
kurumlar vergisi mükellefi olmayan vakıf hesaplarına aktarmasının kar dağıtımı
sayıldığı ileri sürülerek bozulması istemiyle temyiz edilmesi üzerineDanıştay
3’üncü Dairesi E. 2002/1570, K. 2004/1804 sayılı kararında[9], “Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda
açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de
uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar
sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz
isteminin reddine ve kararın onanmasına, 22.6.2004 gününde oy çokluğuyla karar
vermiş ve vergi mahkemesinin vakfın iktisadi işletmesinin vakfa
aktardığı tutarın kar dağıtımı kabul edilemeyeceğini” onaylamıştır.
Yukarıdaki kararın karşı
oy gerekçesinde ise, “Vakfın kurulduğu veya oluşumuna
katıldığı iktisadi işletmenin kurumlar vergisi düşüldükten sonra vakfa
aktardığı tutar vakıf yönünden sermayesini sağlayan kuruma sağlanan iştirak
kazancıdır. İşletme kendi kazancının vergisini, vakıf ise işletmenin kendisine
sağladığı kazancın vergisini kaynağında tevkif yoluyla ödemek durumunda
mükerrer vergilendirme söz konusu değildir. Kaldı ki bu aktarım vakıf vergiye
tabi olsa da kurumlar vergisinden müstesnadır.” denilmektedir.
Buna karşılık Danıştay
4’üncü Dairesi derneğe aktarılan kar payının tevkifata tabi tutulmaması
gerektiğini savunan vergi mahkemesi kararına karşılık 11.02.2004 tarih ve E.
2002/4527, K. 2004/188 sayılı kararında[10], “Davacı iktisadi işletmenin vergi sonrası kazancını bağlı
bulunduğu vakfa aktarması bir kar aktarımı olup bu aktarım, ....... Vakfı
yönünden Kanun’un 75. maddesinin 2. bendinde belirtilen iştirak kazancıdır. Bir
kazancın iştirak kazancı sayılabilmesi için başka bir kurumun hisselerine sahip
olunması zorunlu olmayıp, bağlı veya ait kuruluşun tamamına sahip olunması
halinde de iştirak kazancı elde edilmesi söz konusudur. Kendisi vergiye tabi
olmayan bir vakfın, sermayesini temin ederek vergiye tabi bir kuruluş
oluşturması halinde kendisine aktarılan gelir iştirak kazancıdır. Menkul
sermaye iradını elde edenin kurum olması ya da gelir ve kurumlar vergisinden
muaf olması da Kanun’un 94. maddesinin 6/b-i bendine göre yapılacak tevkifatı
etkilememektedir. Bu durumda davacı iktisadi işletmenin bağlı bulunduğu vakfa
aktardığı kar payı alan yönünden iştirak kazancı olduğundan ve Kanun’a göre
tevkifata tabi tutulması gerektiğinden, aksi gerekçeyle tahakkukun kaldırılması
yönünde verilen mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır. Bu nedenle .... Vergi
mahkemesi kararının bozulmasına” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Diğer yandan, Danıştay
4’üncü Dairesinin 31.03.2004 tarih ve E. 2003/191, K. 2004/635 sayılı kararında[11], “… uyuşmazlığın esası davacı iktisadi işletmenin bağlı olduğu
vakfa aktardığı kazancın bir kar aktarımı ve bu aktarımın da vakıf yönünden
iştirak kazancı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine ilişkin
olup, bu haliyle olayın ve ileri sürülen iddiaların tamamen hukuki bir
ihtilaftan kaynaklanması nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun
vergi hatasına ilişkin hükümlerine göre değerlendirilmesine olanak
bulunmamaktadır.” şeklinde vardığı sonuç itibariyle de ortada
çözüme kavuşturulması gereken bir durum olduğu görülmektedir.
Dernek veya
vakıflara ait iktisadi işletmeleri kurumlar vergisi mükellefi kabul edip
kurumlar vergisi açısından vergilendirirken dağıttıkları kar paylarını GVK’nın
94/1-6-b-i maddesinde yer alan stopaj yükümlüğünden çıkarmanın eşitlik kuralına aykırı olacağı
değerlendirilmektedir. Eşitlik kuralı, farklı olanların farklı, farklı
olmayanların da aynı muameleye tabi tutulması olarak
ifade edilebilir[12].
Eşitlik ilkesinin amacı; aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişilere ayrım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir[13].
Yasa koyucunun, vakıflara veya derneklere
ait olan ve kazançlarının tümünü ait veya bağlı oldukları vakıf veya derneklere
aktaran iktisadi işletmelerin kazançlarını vergi dışında tutmak isteseydi bunu
kanun lafzında açıkça belirtmesi gerekecekti.Ayrıca, böyle bir şeyi tasarlamış
olsaydı da onları kurumlar vergisi mükellefi olarak addetmezdi. Nasıl ki kamuya
ait iktisadi teşekküller tedavül ekonomisine katılmaları nedeniyle vergiye
tabiyse aynı şey dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri için de geçerlidir.
Zira, kanun koyucu dernek veya vakıflara ait ya da bağlı olan iktisadi
işletmenin kazanç gayesi güdüp gütmediğine, faaliyetinin kanunla verilmiş
görevler arasında bulunup bulunmamasına vb. hususlara bakmaksızın dernek veya
vakıflara bağlı iktisadi işletmeleri kurumlar vergisi mükellefi olarak
tanımlamıştır.
3.3. Diğer İndirimler Üzerine
Değerlendirme
KVK’nın “diğer indirimler” başlıklı 10’uncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve
kamu yararına çalışan derneklere makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların
toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5’ine kadar olan kısmı, (d) bendinde
bu vakıf ve derneklerce yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen
ya da desteklenmesi uygun görülen kültürel çalışmalara ilişkin bu vakıf ve
derneklere yapılan bağış ve yardımların tamamının, (f) bendinde ise Türkiye
Kızılay Derneğine ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine[14] makbuz
karşılığı yapılan nakdi bağış veya yardımların tamamının kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından
indirilebileceği belirtilmiştir.
Gelir İdaresi Başkanlığı
verilerine göre kurumlar vergisi mükelleflerinin 2013 yılında KVK’nın 10/1-c
maddesi kapsamında gerçekleştirdikleri bağış tutarı[15] 421.412.524,84
TL, 10/1-d maddesi kapsamında gerçekleştirdikleri bağış tutarı 62.790.257,46 TL
ve 10/1-f kapsamında gerçekleştirdikleri bağış tutarı ise 4.731.573,43 TL’dir[16].
Dolayısıyla yasal olarak,
dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler kurumlar vergisi mükellefi olduğu
için, KVK’nın “diğer indirimler” başlıklı 10’uncu
maddesinin birinci fıkrasının (c), (d) ve (f) bentlerinde yer alan
Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan
dernekleremakbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımları kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde ayrıca göstermek şartıyla kurum kazancından indirme
olanağına sahiptirler.
4. DERNEK VEYA VAKFA BAĞLI OLAN İKTİSADİ
İŞLETMENİN KAR PAYINI DAĞITMASI VEYAHUT BAĞIŞTA BULUNMASI DURUMUNUN VERGİSEL
YÖNDEN KARŞILAŞTIRILMASI
Bu bölümde, dernek veya vakfa ait iktisadi
işletmenin elde ettiği kurum kazancını bağlı olduğu dernek veya vakfa kar payı
şeklinde aktarması ile dönem içerisinde bağlı olduğu dernek veya vakfa KVK’nın
10’uncu maddesi kapsamında bağış yapması durumları vergisel yönden
karşılaştırılacaktır.
Kamuya yararlı dernek statüsünde bulunan
Sev ve Yaşat Derneği’nin içme suyu perakende satışı ile iştigal eden ve % 100
sermayesine sahip olduğu Kana Kana İçme Suyu İktisadi İşletmesi’nin 2018 hesap
dönemi hasılatı 2.000.000 TL, bu hasılata ilişkin katlandığı toplam gider ve
maliyet toplamı ise 1.000.000 TL’dir. Buna göre;
1. Durum:
Birinci durumda Kana Kana İçme Suyu
İktisadi İşletmesi’nin herhangi bir kanunen kabul edilmeyen gideri veya diğer
indirimi olmadığı varsayımı altında ilgili dönem beyannamesi aşağıdaki gibi
olacaktır.
------------------------31.12.2018-------------------------Borç---------------------Alacak--------
690 (Gelirler) 2.000.000,00
690 (Giderler) 1.000.000,00
692 Dönem Net Karı 1.000.000,00
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu durumu göre Kana Kana İçme Suyu İktisadi
İşletmesi’nin Kurumlar Vergisi Beyannamesi özeti aşağıdaki gibi olacaktır.
29 |
Ticari Bilanço Karı |
1.000.000 |
90 |
Kurumlar Vergisi Matrahı |
1.000.000 |
91 |
Hesaplanan Kurumlar Vergisi |
220.000 |
Vergi Sonrası Net Kar |
780.000 |
Zorunlu yedekler ihmal edildiğinde
dağıtılabilir kar 780.000 TL’dir. Bu karın tamamının bağlı olunan derneğe
aktarılmasına karar verildiği takdirde GVK 94/1-6-b-i kapsamında (2009/14592
sayılı BKK ile % 15) vergi tevkifatına tabi tutulacak ve tevkif edilen vergi
muhtasar beyanname ile beyan edilecektir. Bu durumda dernek tarafından iktisadi
işletmesinden elde edilen kar payı % 15 tevkifat sonrasında kalan 663.000 TL,
hazineye intikal etmesi gereken toplam vergi ise 337.000 TL olacaktır.
2. Durum:
Kana Kana İçme Suyu İktisadi İşletmesi’nin
2018 hesap döneminde KVK’nın 10’uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamında bağlı olduğu derneğe 1.000.000 TL nakdi bağışta bulunduğu varsayımı
altında kurumlar vergisi beyannamesi aşağıdaki gibi olacaktır.
-----------------------------31.12.2018-----------------------------Borç--------------------Alacak
689 Diğ. Ola. Dışı Gid. ve Zar.
(KKEG) 1.000.000,00
102 Bankalar 1.000.000,00
(Derneğe Yapılan Bağış)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------31.12.2018-----------------------------Borç--------------------Alacak
690 (Gelirler) 2.000.000,00
690 (Giderler)
2.000.000,00
692 Dönem Net Karı
0,00
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu durumu göre Kana Kana İçme Suyu
İktisadi İşletmesi’nin Kurumlar Vergisi Beyannamesi özeti aşağıdaki gibi
olacaktır.
29 |
Ticari Bilanço Karı |
0,00 |
31 |
Kanunen Kabul Edilmeyen Gider (KKEG) |
1.000.000 |
51 |
Kar ve İlaveler Toplamı |
1.000.000 |
69 |
Kazancın Bulunması Halinde İndirilecek İndirimler |
0,00[17] |
90 |
Kurumlar Vergisi Matrahı |
1.000.000 |
91 |
Hesaplanan Kurumlar Vergisi |
220.000 |
Yukarıda görüleceği üzere birinci
durumda ödenmesi gereken vergi 337.000 TL ve derneğe aktarılan tutar 663.000
TL, ikinci durumda ödenmesi gereken vergi 220.000 TL ve derneğe aktarılan tutar
ise 780.000 TL’dir.
Aynı bağışın KVK’nın 10/1-d maddesi
kapsamında Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına
çalışan derneklere veya f bendi kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyetine, Türkiye
Yeşilay Cemiyeti’nin iktisadi işletmesi tarafından yapılması durumunda ise ortaya
çıkan vergi kaybı bu bağışların tamamının (yukarıdaki örnekte bu bentlere göre
yararlanılacak indirim tutarı 1.000.000 TL’dir.) indirim konusu yapılabilir
olması nedeni ile çok daha fazladır. Yukarıda yer alan örnekte yapılan
1.000.000 TL tutarındaki bağışın bu iki bent kapsamında yapılmış olması
durumunda ilk durumda ödenmesi gereken vergi 337.000 TL iken ikinci durumda
0,00 TL olacaktır.
5. KONUYA İLİŞKİN YARGI KARARLARI İLE
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI’NIN GÖRÜŞÜ
Kızılay Derneği’nin
iktisadi işletmesi olan Afyon Mineralli Su İşletmeleri tarafından derneğe
yapılan 300.000,00 TL tutarındaki bağışın ilgili dönem kurum geçici vergi
matrahından indirilmesi gerektiği yolunda ihtirazi kayıtla verilen geçici vergi
beyannamesine istinaden yapılan tahakkukun 60.000,00 TL’lik kısmının iptali ve
ödenen verginin iadesi istemiyle açılan davada Denizli Vergi Mahkemesi
25.05.2012 tarih ve E. 2011/872, K. 2012/573 sayılı kararında[18], “5520 sayılı Kanun'un 10/1-f maddesi dikkate alındığında, davacı
derneğin iktisadi işletmesi Afyon Mineralli Su İşletmelerinin kurumlar vergisi
mükellefi olması nedeniyle davacı derneğe yaptığı bağışın kurum kazancından
indirilebilir mahiyette görüldüğü, ancak, yukarıda yer verilen diğer mevzuat
hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde, kuruluş amacı Kızılay Derneğine
gelir sağlamak olan ve bu kapsamda elde ettiği kazancı derneğe aktarırken, 193
sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinin 6/b-i numaralı bendi
uyarınca tevkifat yapmak zorunda olan Afyon Mineralli Su İşletmelerinin,
Kızılay Derneğine bağış yapmasının olayın özelliğine göre kabul edilebilir bir
durum olmadığı, dolayısıyla derneğe bağlı iktisadi işletmeleri diğer kurumlar
vergisi mükelleflerinden bağışık[19] tutmak
gerektiği, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 10/1-f maddesinde yer alan
düzenlemenin derneğin mali yapısının güçlendirilmesi amacını taşıdığı ve bu
meyanda buna katkıda bulunan kurumlar vergisi mükelleflerine vergisel avantaj
getirdiği, bu nedenle, Afyon Mineralli Su işletmeleri
tarafından ihtirazi kayıtla verilen kurum geçici vergisi
beyannamesine istinaden yapılan tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle
davayı reddetmiştir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı’nca 2012 yılında yayımlanan Derneklerin Vergilendirilmesi
Rehberi’nin[20] “İktisadi İşletmelerinin
Kârlarının Derneğe Aktarımı” başlığında konu ile ilgili
olarak, “Bir kazancın iştirak kazancı sayılabilmesi için bir başka kurumun
hisselerine sahip olunması zorunluluk teşkil etmez, bağlı veya ait kuruluşun
tamamına sahip olunması halinde de bir iştirak kazancı elde edilmesi söz konusu
olacaktır. Bu nedenle derneğe ait iktisadi işletmenin bağlı bulunduğu
derneğe bağış adı altında da olsa aktardığı tutarlar kar payı
niteliğinde olacaktır ve bu tutarlar üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü
maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinin (b-i) alt bendi uyarınca %15
gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekecektir.” ifadesine yer
verilmiş olup Rehberde yer alan bu görüş ile Denizli Vergi Mahkemesi’nin
yukarıda alıntılanmış olan kararında yer alan “derneğin iktisadi işletmesinin
derneğe yaptığı bağışın kurum kazancından indirilmesinin vergi mevzuatına
aykırılık taşımamasına rağmen bir iktisadi işletmenin Derneğine bağış
yapmasının olayın özelliğine göre kabul edilebilir bir durum olmadığı gerekçesi
ile derneğe yapılan bağışı indirim olarak kabul etmemesi” kararının
uyumlu olduğunun görülmesine rağmen yasal dayanaktan yoksun olduğunu ifade
etmek isabetli olacaktır. Nitekim Denizli Vergi Mahkemesi’nin söz konusu
kararına istinaden davacı tarafından yapılan temyiz başvurusuDanıştay 4’üncü
Dairesince kabul edilmiş ve yapılan bağışın kurum kazancından indirimine
ilişkin olarak, 18.12.2012 tarih ve E. 2012/6710, K. 2012/8875 sayılı kararıyla “Afyon Mineralli Su İşletmeleri'nin kurumlar vergisi
mükellefi olduğunun tartışmasız olduğu, Türkiye Kızılay Derneğine yapmış olduğu
nakdi bağışın beyannamede gösterilmek suretiyle kurum kazancından indiriminin
yapılmasına yasal bir engel olmadığı” gerekçesi ile ilk derece
mahkemesi kararını bozmuştur. İlk derece mahkemesi Danıştay 4’üncü Dairesi’nin
bozma kararına rağmen 26.04.2013 tarih ve E. 2013/368, K. 2013/345 sayılı
kararıyla ilk kararında aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ısrar etmiştir.
Israr kararı davacı tarafından tekrar temyiz edilmiş ve Vergi Dava Daireleri
Genel Kurulu 26.03.2014 tarih ve E. 2013/385, K. 2014/188 sayılı kararında,“4 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 1'inci maddesinde
de; 5904 sayılı Kanun’la KVK’nın 10'uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen
ve 03.07.2009 tarihinden itibaren yürürlüğe giren (f) bendi ile kurumlar
vergisi mükellefleri tarafından Türkiye Kızılay Derneğine yapılan nakdi bağış
veya yardımların tamamının Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinde gösterilmek şartıyla kurum kazancından
indirileceği dolayısıyla, uyuşmazlıkta, Kızılay Derneğinin iktisadi işletmesi
olan Afyon Mineralli Su İşletmeleri kurumlar vergisi mükellefi olduğu, anılan
iktisadi işletmenin Türkiye Kızılay Derneğine yapmış olduğu nakdi bağışın
beyannamede gösterilmek suretiyle kurum kazancından indiriminin yapılmasına
yasal bir engel olmadığı” gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin
ısrar kararını bozmuştur.
6. KURUMLAR VERGİSİ KANUNU’NUN GEÇİCİ
8’İNCİ MADDESİ HÜKMÜNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
Makalemizin önceki bölümlerinden de
anlaşılacağı üzere, vergi idaresinin dernek veya vakıflara bağlı iktisadi
işletmelerin elde ettikleri karları hem kurumlar vergisi hem de kâr dağıtımına
bağlı vergi kesintisine tabi tutmasının yanında bağlı bulunduğu derneğe bağış
adı altında da olsa aktardığı tutarları kar payı olarak değerlendirmesi konunun
vergi yargısına taşınmasına neden olmuştur.
Kanun koyucu 15.04.2015
tarih ve 6639 sayılı Kanun ile KVK’da geçici 8’inci maddeyi düzenlemiştir. Söz
konusu maddede özetle, Türkiye Kızılay Derneğine ait iktisadi işletmeler adına
önceki vergilendirme dönemlerine ilişkin tarh veya tahakkuk ettirilen kurumlar
vergisi ve kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi ile bu vergiler ve geçici
vergiye ilişkin gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezalarının tahsilinden
vazgeçilmekte ayrıca derneğe ait iktisadi işletmelere ait kurum kazançlarının
tamamının Türkiye Kızılay Derneğine aktarılması koşuluyla, bu iktisadi
işletmelerin kazançları üzerinden sonraki vergilendirme dönemleri de dâhil
olmak üzere kurumlar vergisi ve kâr dağıtımına bağlı vergi
kesintisi alınmaması kanun metnine işlenmiştir.
Söz konusu düzenlemenin
gerekçesi “yargısal ihtilafların sona erdirilmesi ve bu nedenle mahkemeler ve
idare nezdindeki yoğun iş yükünün hafifletilmesinin sağlanması” ve “bu düzenleme ile sonraki dönemlere ilişkin olarak Türkiye Kızılay
Derneği ile İdare arasında yeni ihtilafların oluşmamasının amaçlanması”
olarak belirtilmiş olması nedeniyle Türkiye Kızılay Derneği ve ona bağlı
iktisadi işletmeler açısından vergisel tartışmalara son vermiş ancak benzer
konuyla ilgili olarak diğer dernek ve vakıflar için herhangi bir çözüm
getirmemiştir. Bu durumun, maddenin getiriliş amacı olan ihtilafların/uyuşmazlıkların sona erdirilmesi hususunda
diğer dernek veya vakıflara katkı sağlamayacağı açık olmakla birlikte, vergide
eşitlik ve genellik prensibine de aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Bununla
birlikte, belirtilen durum kanun maddesi görüşülürken de verilen önergelerde
yer bulmuştur. Söz konusu önergelerde dile getirilen görüşlerden
bazıları; “düzenleme ayrıca vergilemenin eşitlik ve
genellik ilkelerine aykırı olduğu gibi, kamu yararına çalışan diğer
dernek ve kuruluşlara karşı da haksızlığa yol açabilecektir.”, “burada
Türkiye Kızılay Derneği için getirilen bir kısım muafiyetlerin ve istisnaların
Kızılay Derneği'nin doğası gereği kâr amacı güden iktisadi işletmelerine de
getirilmesi yanlıştır. Söz konusu iktisadi işletmeler için getirilen
istisna ve muafiyetler ile piyasada aynı işi yapan iktisadi işletmeler
aleyhine haksız bir rekabet tesis edilmiş bulunmaktadır.”[21] şeklindedir.
Bu konuya örnek teşkil etmesi açısında Anayasa
Mahkemesi’nin mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine
ilişkin bireysel başvuruya ilişkin verdiği karar dikkat çekicidir.
Başvuru, indirimli özel
tüketim vergisi (ÖTV) uygulandığı dönemde yapılan araç satışlarının muvazaalı
olduğu gerekçesine dayanılarak re’sen üç kat vergi ziyaı cezalı ÖTV tarh
edilmesi nedeniyle ayrımcılık yasağı bağlamında mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir[22].
2009 yılında ÖTV indirimi teşvikinin
amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığına yönelik olarak Vergi Denetim
Kurulu Başkanlığı’nca sektörel bazda bir vergi incelemesi yürütülmüştür. Bu
çalışmalar kapsamında yürütülen vergi incelemeleri neticesinde incelemeye
alınan mükellefler farklı sonuçlar ile muhatap olmuşlardır.
Somut olayda başvurucu, tüm sektörü
kapsayan bir vergi incelemesi yapıldığını ancak incelemeye tabi tutulan
şirketlere vergi incelemeleri sonucu farklı vergi ziyaı cezasının uygulanması
suretiyle ayrımcılık yasağına aykırı davranıldığı iddiası ile Anayasa
Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Anayasa mahkemesi, Anayasa’nın 10’uncu maddesi
çerçevesinde davayı “aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında mülkiyet
hakkına müdahale bakımından farklılık gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir.”
gerekçesi ile esas yönünden kabul etmiş ve aşağıda özeti verilen gerekçeler ile
başvurucu hakkında verilen üç kat vergi ziyaı cezasınının Anayasa’nın 10’uncu
maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine karar
vermiştir.
Anayasa’nın 10’uncu maddesi aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin ihlalini yasaklamıştır. Bu yasağın amacı aynı durumda bulunan
kişilerin aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlayarak kişilere yasa karşısında
ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğundan bu ilkenin, vergi
yükünün dağılımında gözetilmesi gereken temel bir unsur olduğu kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesi 10’uncu maddede geçen “benzeri sebepler” ifadesinin
ayrımcılık sebepleri olarak sayılanlar ile sınırlı olmadığının kabulünü
gerektirdiğini belirtmiştir. Buna göre, aynı sektörde faaliyet gösteren ve ÖTV
mükellefi olan, itiraz konusu yapılan vergi incelemesine tabi tutulan, bir kat
vergi ziyaı cezası kesilen şirketler ile üç kat vergi ziyaı cezası kesilen
başvurucu şirketin karşılaştırma yapmaya müsait olacak şekilde “benzer durumda”
olduğu açıktır. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden benzer durum tespit
edilebildiğinden aynı vergi incelemesine tabi tutulan mükellefler somut olay
bağlamında “kıyaslanabilir” durumdadır. Başvuru konusu olayda, aynı sektörde
ekonomik faaliyet icra eden ve tabi olunan vergisel rejim bakımından aynı
statüde bulunan şirketlerden bir kısmı için bir kat vergi ziyaı cezası
uygulanmasının, hakkında üç kat vergi ziyaı cezası uygulanan başvurucu yönünden
“farklı bir muamele” olduğu açıktır.
Vergisel müdahalelerde önemli olan husus
benzer durumdaki kişiler yönünden ayrımcılık yasağının ihlaline yol
açılabilecek farklı sonuçların önüne geçilebilmesi için gerekli tedbirlerin
makul bir sürede ve etkin bir biçimde alınabilmesidir.
Sonuç olarak, her ne kadar kamu makamlarının
vergisel müdahaleler bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte
somut olayın koşulları altında vergi incelemesinin konusu, ilişkin olduğu dönem
ve kapsadığı mükellef grubunun açık bir şekilde sınırlı olduğu dikkate
alındığında mülkiyet hakkına yapılan ayrımcı müdahale yönünden bu takdir
yetkisinin daha belirgin sınırlarının mevcut olduğu kuşkusuzdur. Buna göre
olayda objektif ve makul bir gerekçesi gösterilmeden mülkiyet hakkına yapılan
ayrımcı müdahalenin sonuçları giderilmemiş, müdahalenin boyutu ve sonuçlarının
ağırlığı ile bu sonuçlara yol açan idarenin işlemleri başvurucuya aşırı bir
külfet yüklenmesine yol açmıştır. Dolayısıyla, başvuru konusu olayda mülkiyet
hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi
kararında atıf yapıldığı üzere, konuya ilişkin olarak Vergi Denetim Kurulu
Başkanlığı’nca başlatılan inceleme sonucu düzenlenen Görüş ve Öneri
Raporu’nda, “... esas olan, yapılan inceleme sonucunda
ortaya çıkan vergisel sonuçtan ziyade, aynı konuda farklı mükellefler üzerinde
yapılan inceleme sonucunun aynı olmasının sağlanmasıdır. Diğer bir ifadeyle,
inceleme konusu itibarıyla aynı durumda olan mükelleflere vergisel
anlamda farklı işlem yapılmamasına ve aynı (eşit) işleme tabi tutulmasına
yönelik uygulamaların geliştirilmesi esas olmalıdır. İnceleme konusu aynı olsa
bile farklı özellikler gösteren mükelleflerin bu durumlarının dikkate alınacağı
tabiidir ...” hususuna yer verilmiş olması ayrıca dikkat
çekmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararında görüleceği
üzere, benzer durumdaki kişiler yönünden farklı vergi uygulamaları aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin ihlali sonucunu doğurmaktadır. KVK’ya eklenen geçici 8’inci madde ile
Türkiye Kızılay Derneği’ne sağlanan ancak benzer durumdaki diğer derneklere
sağlanmayan ayrıcalıkların sağlandığı değerlendirilmektedir. Diğer yandan,
geçici maddeye ait gerekçede de bu duruma somut ve objektif bir açıklama
getirilemediği görülmektedir.
Bize göre söz konusu durum, Türkiye
Kızılay Derneği iktisadi işletmelerine sağlanan bu avantaj nedeniyle diğer
dernek ve vakıflar tarafından kendileri adına oluşan haksız koşulları bertaraf
etmek adına elde ettikleri kurum kazancını kar dağıtımı şeklinde değil de
KVK’nın 10’uncu maddesi kapsamında bağış adı altında bağlı oldukları dernek
veya vakfa örtülü olarak aktarmalarını teşvik etmektedir.
Kurumların amaçları ekonomik sistem
içerisinde yer alarak faaliyette bulunmak ve bu faaliyet sonucu elde ettikleri
karları sahip veya sahiplerine aktarmaktır. Dernek veya vakıflara ait iktisadi
işletmeler de esas itibariyle bu amaçla kurulmaktadır. Dernek ya da vakfa bağlı
faaliyet gösteren iktisadi işletmeler elde ettikleri karı dernek veya vakfa
aktarırken dernek veya vakfın kuruluş amaçlarını gerçekleştirmesine yardımcı
olurlar.
Dernek veya vakfa ait iktisadi işletmenin
elde ettiği geliri bağlı olduğu vakfa veya derneğe aktarması sırasında kazancın
vergi kesintisine tabi tutulup tutulmaması gerektiği süregelen bir tartışma
konusu olarak belirmektedir. Kar aktarımı; elde edilen karın vakfa veya derneğe
aktarılması normal bir kar dağıtımı yöntemi ile olabileceği gibi KVK’da yer
alan diğer indirim mekanizması ile örtülü olarak da gerçekleştirilebilmektedir.
Bununla birlikte, dernek veya vakıfların iktisadi işletmelerinin bağlı
oldukları dernek veya vakfa bağış adı altında örtülü kar aktarmaları ve
böylelikle vergi kesintisinden kaçınmaları kazanç aktarımının bir diğer yöntemi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
KVK’da kamu yararına
faaliyette bulunan dernekler veya Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan
vakıflara yapılan bağışların kurumlar vergisi matrahından indirilmesine imkan
tanıyan 10’uncu madde sosyal devletin bir ilkesi olarak mükellefleri sosyal
yardım yapmaya isteklendirirken diğer taraftan dernek veya vakıfların kamu
yararına gerçekleştirdikleri faaliyetlerine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Ancak, dernek veya vakıfların sahip oldukları iktisadi işletmelerinin kar
dağıtımı yerine indirim mekanizmasını kullanması kamu kaynağında azalmaya neden
olmaktadır. Vergi matrahının aşınmasına neden olan bu yöntem dernek veya
vakıfların iktisadi işletmelerinin vergilendirilmesinin asıl sebebi olan
eşitlik ilkesi ile de örtüşmemekte ve aynı sektörde faaliyet gösteren sermaye
şirketlerinin dernek veya vakıf iktisadi işletmeleri karşısında savunmasız
kalmasına neden olmaktadır. Her ne kadar dernek veya vakfa ait iktisadi
işletmenin bağlı olduğu dernek veya vakfa bağışta bulunması ve bu bağışı kurum
matrahından indirebilmesine yasal olarak herhangi bir engel bulunmasa da bu
durum hem ilgili kanun maddelerinin konuluş amacına hem de ekonomik sisteme
aykırılık içermektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde
açıkça ifade edildiği üzere, vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık
olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat,
hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz
önünde tutularak uygulanır. Dernek veya vakfın iktisadi işletmesinin hesap
dönemi içerisinde elde ettiği kazancı bağlı olduğu dernek veya vakfa
bağışlaması vergi kanunları lafzı açısından değerlendirildiğinde vergi
kanunlarına aykırılık teşkil etmemesine rağmen bize göre kanunun ruhuna
aykırıdır.
Diğer yandan, yargısal ihtilafları ortadan
kaldırmak adına KVK’ya eklenen geçici 8’inci madde ile Türkiye Kızılay
Derneğine ait iktisadi işletmelere ait kurum kazançlarının tamamının Türkiye
Kızılay Derneğine aktarılması koşuluyla, bu iktisadi işletmelerin kazançları
üzerinden sonraki vergilendirme dönemleri de dâhil olmak üzere kurumlar vergisi
ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi alınmaması kanun metnine işlenmiştir.
Böylelikle, Türkiye Kızılay Derneğine ait iktisadi işletmeler tarafından elde
edilen kurum kazancının Türkiye Kızılay Derneğine aktarılan kısmı üzerindeki
tüm vergi yükü kaldırılmış ve Dernek tarafından elde edilen kurum kazancının
KVK’nın 10’uncu maddesi yöntemi ile örtülü olarak Türkiye Kızılay Derneğine
aktarılması ile kar dağıtımı şeklinde aktarılması arasında fark kalmamış ve
ihtilaflar giderilmiştir. Ancak bu olanağın, Türkiye Kızılay Derneği dışında
kalan, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ile kamu yararına
çalışan derneklere sağlanmamış olması dolayısıyla eşitlik ilkesine aykırı bir
durum ortaya çıkarken, bu iktisadi işletmelerin faaliyet gösterdiği sektörde
yer alan işletmeler için de haksız rekabet ortamının oluşumuna neden
olmaktadır. Bunun yanında, bu durum kanun maddesinin gerekçesi olan yargısal
ihtilafları gidermenin aksine diğer dernek veya vakıfların iktisadi
işletmelerinin açacakları davalarda ilgili kanun maddesini örnek göstermeleri
nedeni ile ihtilafların artmasına sebep olabilecektir. Zira, makalemizin 6’ncı
bölümünde yer verilen bireysel başvuru sonucu itibariyle tesis edilen Anayasa
Mahkemesi kararından da anlaşıldığı üzere, mükelleflerin vergi yargısında ve
daha sonraki yargısal süreçte açacakları davalarda bu kanun maddesini vergide
eşitlik prensibi ve ayrımcılık yasağı çerçevesinde örnek göstermelerini
engellemeyeceğini düşünmekteyiz. Bununla birlikte, bu durum, söz konusu
iktisadi işletmelerin kurum kazancını kar dağıtımı şeklinde değil de KVK’nın
10’uncu maddesindeki bağış mekanizması ile bağlı oldukları dernek veya vakfa
aktarımı yolunu seçmelerine de zemin hazırlayabileceği değerlendirilmektedir.
8. SONUÇ
Dernek veya vakıflar bir amaç uğruna
toplanmış kişi ya da mal topluluklarıdır. Büyük bir kısmı sosyal amaçla kurulan
dernek veya vakıflar gelirlerini sosyal amaçlar için kullanmakta ve sosyal
devlet ilkesinin de bir gereği olarak devletin sosyal alandaki faaliyetlerine
katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenle devlet, sosyal alanda kendine yardımda
bulunan dernek veya vakıflara vergisel avantajlar sağlamanın yanında bu dernek
veya vakıfların faaliyetlerine devam edebilmeleri için mükelleflerce bu dernek
veya vakıflara yapılan bağışları belli şartlar altında vergi matrahından
indirilmesine izin vererek sosyal gayeyle tesis edilen dernek ve vakıflara
yapılacak yardımları teşvik etmektedir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere, dernek
veya vakıfların tamamen kendilerine ait olan iktisadi işletmelerinin elde
ettikleri kazançları bağlı oldukları dernek veya vakfa vergi matrahını azaltmak
adına bağış adı altında aktarmaları bir taraftan devletin vergi kaybına
uğramasına neden olmakta diğer taraftan iktisadi hayatta aynı sektörde faaliyet
gösteren diğer mükelleflerin rekabet gücünü sınırlamaktadır. 6639 sayılı
Kanun’la KVK’ya eklenen geçici 8’inci madde ile Türkiye Kızılay Derneğine ait
iktisadi işletmeler açısından derneğe ait iktisadi işletmelerin kurum
kazancının Türkiye Kızılay Derneğine aktarımına ilişkin ihtilaflar ortadan
kaldırılmıştır. Ancak bu durum vergide eşitlik ve adalet ilkesine aykırılık
teşkil etmekte ve diğer dernek veya vakıfların iktisadi işletmeleri tarafından
ihtilaf konusu yapılan vergi kesintileri için de dernek veya vakfa ait iktisadi
işletmeler açısından örnek teşkil edebilecektir. Bizim görüşümüz, Tükiye
Kızılay Derneği iktisadi işletmelerine sağlanan ayrıcalığın bütün
Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan
derneklere sağlanması ya da bu geçici maddenin kaldırılması yönündedir.
Bu itibarla, KVK’nın
10’uncu maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti
tanınan vakıf ve kamu yararına çalışan derneklere yönelik yapılacak
bağışlarda, “dernek veya vakfa bağlı iktisadi işletmeler
tarafından ait veya bağlı olduğu dernek veya vakfa yapılan bağışlar hariç” ibaresi
eklenmesi, KVK’nın geçici 8’inci madde düzenlemesinin sonlandırılması ve
GVK’nın 94’üncü maddesinin birinci fıkrasının (6/b-i) bendine, “gelir ya da kurumlar vergisi mükellefi olmayan dernek veya
vakıflara ait iktisadi işletmeler tarafından bağlı oldukları dernek veya
vakıflara dağıtılanlar dahil” ibaresi eklenmesinin yapılan
işlemler dolayısıyla tatbik edilecek yasal hükümlerin vergi kanunlarının
lafzına ve ruhuna uygun olmasını sağlayacağı ve muhtemel ihtilafları ortadan
kaldıracağı değerlendirilmektedir.
KAYNAKÇA
- 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu
- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
- 4962
sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması
Hakkında Kanun
- 5253 sayılı Dernekler Kanunu
- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu
- 5737 sayılı Vakıflar Kanunu
- 6639 sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
https://mevzuat.tbmm.gov.tr/mevzuat/faces/kanunmaddeleri?pkanunlarno=175174&pkanunnumarasi=6639,
(10.04.2019).
- 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi
Genel Tebliği
- Balıkesir Vergi Mahkemesi’nin
24.1.2002 tarih ve E. 2001/319, K. 2002/17 sayılı kararı.
- Budak, Tamer.
“Türk Vergi Hukukunda Vergi Adaleti: Anayasal Vergilendirme İlkeleri”, Vergi Dünyası Dergisi, Nisan 2007.
- İnelli, Ender
“Yargı Kararları Işığında Vergi Usul Kanunu Uyarınca Düzeltme Konusu
Yapılabilecek Vergi Hatalarının Kapsamı”, Yaklaşım Dergisi,
Sayı: 215, Kasım 2010.
- Kırıktaş, İlhan.
“İktisadi İşletmelerin Ait Oldukları Dernek, Vakıf ve Kamu Tüzel Kişiliklerine
Kar Aktarımında Tevkifat Olmamalıdır”, Vergi Dünyası Dergisi,
Sayı: 373, Eylül 2012, s.20-27.
- Gelir İdaresi Başkanlığı, Mükellef
Hizmetleri Daire Başkanlığı, Derneklerin Vergilendirilmesi Rehberi, Yayın
No:146, Mayıs 2012,
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/DERN_VER_REHBER_2012.pdf, (10.04.2019), s.18-19.
-
https://www.anayasa.gov.tr/media/4943/kd_24.pdf, (12.04.2019).
-
https://www.siviltoplum.gov.tr/kamu-yararina-calisan-dernekler, (27.03.2019).
- https://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/TGBO/2013/2013_Kur_Vrg_Bey_Ozeti.htm, (10.04.2019).
-
https://www.gib.gov.tr/node/99800/pdf, (08.03.2019).
- http://www.gib.gov.tr/node/232/pdf, (27.03.2019).
-
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Basvurular/tr/pdf/2015-6728.pdf,
(12.04.2019).
- http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/04/20190410-21.pdf, (10.04.2019).
- http://www.vergi.tc/yargi-karar/2004-188-2002-4527/7a6eaccf-2457-4137-89fe-fae99dc5bba0, (12.04.2019).
[1]http://www.gib.gov.tr/node/232/pdf, (27.03.2019).
[2] https://www.siviltoplum.gov.tr/kamu-yararina-calisan-dernekler,
(27.03.2019).
[3] https://www.anayasa.gov.tr/media/4943/kd_24.pdf
, (12.04.2019).
[4] İlhan Kırıktaş, “İktisadi
İşletmelerin Ait Oldukları Dernek, Vakıf ve Kamu Tüzel Kişiliklerine Kar
Aktarımında Tevkifat Olmamalıdır”, Vergi Dünyası Dergisi,
Sayı: 373, Eylül 2012, s.20
[5] Tamer Budak, “Türk
Vergi Hukukunda Vergi Adaleti: Anayasal Vergilendirme İlkeleri”, Vergi Dünyası Dergisi, Nisan 2007, (http://www.vergidunyasi.com.tr/Makaleler/4397), (12.04.2019). “… vergi kanunları önünden eşitlik ilkesi, benzer durumda
olanların benzer vergi yükümüne tabi olmalarını içermektedir.”
[6] https://www.gib.gov.tr/node/99800/pdf,
(08.03.2019).
[7] Kırıktaş, s.27.
[8] Balıkesir Vergi
Mahkemesi’nin 24.1.2002 tarih ve E. 2001/319, K. 2002/17 sayılı kararı.
[9]https://www.lebibyalkin.com.tr/mevzuat/mevbank/yargi/danistay-kararlari_dan_/danistay-3-daire
kararlari_dan_d3d_/esas-no-2002-1570-karar-no-2004-1804.html, (25.04.2019).
[10]http://www.vergi.tc/yargi-karar/2004-188-2002-4527/7a6eaccf-2457-4137-89fe-fae99dc5bba0, (12.04.2019).
[11] Ender İnelli,
“Yargı Kararları Işığında Vergi Usul Kanunu Uyarınca Düzeltme Konusu
Yapılabilecek Vergi Hatalarının Kapsamı”, Yaklaşım Dergisi,
Sayı: 215, Kasım 2010.
[12] Tamer Budak, “Türk
Vergi Hukukunda Vergi Adaleti: Anayasal Vergilendirme İlkeleri”, Vergi Dünyası Dergisi, Nisan 2007, (http://www.vergidunyasi.com.tr/Makaleler/4397), (12.04.2019).
[13] Anayasa
Mahkemesi’nin 14.03.2019 tarih ve E. 2019/16, K. 2019/15 sayılı kararı. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/04/20190410-21.pdf, (10.04.2019).
[14] Türkiye Kızılay
Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti aynı zamanda kamuya yararlı dernek
statüsündedir.
[15]https://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/TGBO/2013/2013_Kur_Vrg_Bey_Ozeti.htm, (10.04.2019).
[16] Gelir İdaresi
Başkanlığı tarafından paylaşılan en güncel veriler 2013 yılına aittir.
[17] 1 seri no.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne göre indirilebilecek bağış ve yardım
tutarının tespitinde esas alınan kurum kazancı, [Ticari bilanço kârı – (iştirak
kazançları istisnası + geçmiş yıl zararları)] tutarıdır. Örneğimizde bu tutar
[0-(0+0)]*%5= 0,00 TL’dir.
[18]https://www.lebibyalkin.com.tr/mevzuat/mevbank/yargi/danistay-kararlari_dan_/vergi-dava-daireleri-kurulu-kararlari_dan_dvdk_/esas-no-2013-385-karar-no-2014-188.html, (22.03.2019).
[19] www.tdk.gov.tr/bağışık: Herhangi bir ödevin
veya yükümlülüğün dışında kalan, muaf.
[20] Gelir İdaresi
Başkanlığı, Mükellef Hizmetleri Daire Başkanlığı, Derneklerin Vergilendirilmesi
Rehberi, Yayın No:146, Mayıs 2012, http://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/DERN_VER_REHBER_2012.pdf, (10.04.2019), s.18-19.
[21]https://mevzuat.tbmm.gov.tr/mevzuat/faces/kanunmaddeleri?pkanunlarno=175174&pkanunnumarasi=6639, (05.04.2019).
[22] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Basvurular/tr/pdf/2015-6728.pdf,
(12.04.2019).