01.11.2022 16:13
BSMV’de Lehe Alınan Para Konusu ve 92 Seri No.lu Gider Vergileri
Genel Tebliği Taslağının Değerlendirilmesi
1.
Giriş
Gelir
İdaresi Başkanlığı internet sayfasında yayımlamış olduğu 92 seri no.lu Gider
Vergileri Genel Tebliğ Taslağı ile sigorta şirketlerince rücu ve sovtaj
işlemleri sonucunda lehe alınan paraların banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV)
yönünden vergilendirilmesine ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.
Öncelikle
gerek vergi incelemeleri sırasında gerekse sektörel uygulamalar sırasında çokça
eleştiriye ve duraksamaya neden olan konunun açıklığa kavuşturulması yönünde
gösterilen Bakanlık iradesini olumlu bulduğumuzu ifade etmek isteriz.
Bu
yazımızda banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV) uygulamasındaki “lehe
alınan para” konusu irdelendikten sonra eski duruma (Tebliğ taslak halinde
olduğundan halihazırda geçerliliğini sürdüren duruma) ve taslak Tebliğ ile
getirilmek istenen yeni duruma temas edeceğiz.
2.
BSMV’ye
Yönelik Birincil ve İkincil Mevzuat
2.a. 6802 Sayılı Gider
Vergileri Kanunu’nun İlgili Hükümleri
6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 28’inci maddesinde; “Banka ve
sigorta şirketlerinin 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama
Kanununa göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa
olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne
nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta
muameleleri vergisine tabidir.” hükmü, 30’uncu maddesindeyse; BSMV'yi banka
ve bankerlerle sigorta şirketlerinin ödeyeceği hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanun’un 31’inci maddesinde ise; "Banka ve sigorta muameleleri
vergisinin matrahı 28’inci maddede yazılı paraların tutarıdır.
...
Sigorta işlemlerinde verginin matrahı, bu işlem dolayısıyla poliçede yer
alan prim tutarıdır. Prim tutarının hesabında, sigorta işlemi dolayısıyla
komisyon ve benzeri adlarla sigorta aracılarına yapılan ödemeler indirim konusu
yapılamaz.
Vergi matrahından gider ve vergi adı altında indirim yapılamaz...” hükümleri bulunmaktadır.
Bu
hükümlerden de anlaşılacağı üzere, sigorta şirketlerinin her ne şekilde olursa
olsun yapmış oldukları tüm işlemler dolayısıyla kendi lehlerine almış oldukları
her türlü paralar BSMV'ye tabidir. Buna göre, sigorta şirketlerince bir muamele
yapılması ve bu muamele sonucu lehe para alınmasıyla birlikte vergiyi doğuran
olay gerçekleşmektedir.
2.b.
3843 sayılı Muamele Vergisi Kanunu ve İkincil Mevzuat[1]
6802
sayılı Kanun’un BSMV’ye ilişkin temel ilkeleri 04.06.1940 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan 3843 sayılı Muamele Vergisi Kanunu’ndan aktarıldığından
söz konusu Kanun’da ve bu Kanun’a ait tali mevzuatta yer alan vergisel
düzenlemelere bakılması gerektiğini düşünüyoruz.
(İlgililer
için mezkûr Kanun’un yayımlandığı Resmî Gazete’nin linki: https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/4526.pdf)
Buna göre, Kanun’un 62’nci maddesinde; “Banka
ve bankerlerle sigorta şirketlerinin her ne şekilde olursa olsun yapmış
oldukları bütün muameleler dolayısı ile kendi lehlerine her ne nam ile
olursa olsun nakden veya hesaben aldıktan paralar muamele vergisine
tâbidir.” denilmiş, 66’ncı maddesindeyse verginin matrahının, 62’nci
maddede gösterilen paraların aylık yekûnu olduğu ve bu yekûndan vergi ve masraf
namıyle tenzilât yapılamayacağı belirtilmiştir.
04.08.1940 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan
4 seri no.lu Muamele Vergisi Umumi Tebliği’nin (ilgililer için mezkûr
Tebliğ’in yayımlandığı Resmî Gazete’nin linki: https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/4578.pdf)
2’nci maddesinde, “Kanunun 62’nci maddesinde vergi mevzuu tayin edilirken
banka ve bankerlerle sigorta şirketlerinin (nakden ve hesaben aldıkları
paralar) denilmiştir. Maddedeki hesaben tabiri şunu ifade etmektedir:
Muhasebe ve bankacılık tatbikatında almak
fiili nakden ve hesaben olmak üzere iki suretle vaki olabilir. Bankalar
kendileriyle devamlı münasebeti olmayan müşterilerden alacaklarını derhal ve
nakden tahsil eyledikleri halde, devamlı münasebette bulunan müşterilerinden
alacakları faiz, komisyon, …ilâh gibi meblâğları bunların kendi nezdlerinde
açılmış olan hesabı carilerine zimmet kaydı suretiyle bidayeten hesaben ve
bilâhare neticeye göre yine hesaben veya nakden tahsil ederler. İşte maddedeki
hesaben tabiri ile, banka ve bankerlerin ve sigorta şirketlerinin
alacaklarını müşterileri hesabı carisine zimmet ve mezkûr hesabın mukabilini
teşkil eden (muhtelif matlubat), (müşteriler zimmetindeki matlubat), (faiz ve
komisyon) ve emsali unvanlarla açılmış olan hesaplardan birine matlup kaydı
suretiyle tahsil etmeleri kastedilmiştir. Banka, banker ve sigorta
şirketlerinin bu suretle hesaba kayıt suretiyle aldıkları paralar da vergi
mevzuuna dahildir. Bu paralar, bidayeten, muamelenin yapıldığı ayın
beyannamesine değil, paranın müşteri hesabına zimmet, banka, banker ve sigorta
şirketinin hesabına matlup kaydedildiği ayın beyannamesine dercedilmek lâzım gelir;
çünkü almak fiili, yani paranın tahsili, alacağın hesaba kaydı anında vaki
olmuş olur.”
Söz konusu Tebliğ’in 8’inci maddesindeyse;
“Verginin mevzuu bahsinde izah edildiği üzere bu paralar banka, banker ve
sigorta şirketleri tarafından yapılan her türlü muameleler dolayısıyle kendi
lehlerine alınan paralardır. Bu paraların bir ay içinde nakden veya hesaben
alınan miktarı vergiye matrah teşkil eder. 66’ncı maddenin ikinci fıkrası
mucibince bu miktardan vergi ve masraf namıyle bir tenzilât yapılamaz. Binaenaleyh
bankalar, bankerler ve sigorta şirketleri, muamele vergisini müşteriden
aldıkları takdirde bunu vergi matrahı haricinde bırakmayacakları[2]… Muamele
vergisi safî kazançtan değil, gayrisafî hasılattan alınan bir vergi olması
dolayısıyle, banka, banker ve sigorta şirketlerinin kendi lehlerine aldıkları
paralardan, masraf namıyle tenzilât yapmalarına imkân yoktur; 66’ncı
maddede bu husus sarahaten de hükme bağlanmıştır.” açıklaması
yapılmıştır.
Yukarıdaki düzenlemeleri birlikte
değerlendirdiğimizde, muamele vergisi (BSMV) ile ilgili çok önemli olduğunu
düşündüğümüz hususları şu şekilde belirtebiliriz;
-
Lehe
almanın nakden ve hesaben olmak üzere iki şekilde gerçekleştiği,
-
“Hesaben
alınan” tabirinin vergi mükelleflerinin müşterilerinden olan alacaklarını
müşteri carisine borç (zimmet) kendi hesaplarına alacak kaydetmek suretiyle
yaptıkları tahsilatı ifade ettiği,
-
Lehe
almanın, yani paranın tahsilinin alacağın hesaba kaydı anında vaki olduğu,
-
Nakden
veya hesaben lehe alınan paradan vergi ve masraf adı altında bir indirim
yapılamayacağı,
-
Verginin
safi kazançtan değil, gayrisafi hasılattan alınan bir vergi olduğu,
-
Dolayısıyla,
mükelleflerin kendi lehlerine aldıkları paralardan masraf/gider adı altında
tenzilat/indirim yapmalarına imkân bulunmadığı,
-
Yine,
mükelleflerin kendilerinin ödemeye mecbur oldukları vergiyi müşteriden
aldıkları takdirde, bu paranın kendi lehlerine alınmış bir para olması
nedeniyle vergi matrahına dahil edilmesi gerektiği, anlaşılmaktadır.
2.c. 89 ve 91 no.lu Gider
Vergileri Genel Tebliği’nin İlgili Düzenlemeleri
89 seri no.lu Gider
Vergileri Genel Tebliği’nde verginin konusu ve vergi matrahının tespitiyle ilgili
olarak şu düzenlemeler yer almaktadır;
“Bu
açıklamalardan anlaşılacağı üzere, BSMV'de vergiyi doğuran olayın meydana
gelmesi için bir muamele yapılması ve bu muamele sonucu lehe para kalması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Dolayısıyla BSMV'de her işlem
tek başına bağımsız olarak dikkate alınmakta ve o işlem sonucu lehe alınan para
vergilendirilmektedir. Diğer bir deyişle, bir işlem neticesinde gelir elde
edilmemişse (lehe para kalmamışsa) BSMV'ye tabi bir matrah da bulunmamaktadır. Bunun
doğal sonucu olarak, BSMV'ye tabi her işlem tek başına ele alınmakta, işlem
sonucunda lehe para kalmışsa BSMV doğmakta, kalmamışsa veya zarar edilmişse
doğmamaktadır. Vergilemede işlem esas alındığından, vergiye tabi matrah
bulunurken, bir işlemden elde edilen gelirden, başka bir işlemden elde edilen
zarar düşülememektedir. Bu durumun, işlemden elde edilen gelirin hesabında,
işlem maliyetlerinin dikkate alınmasına engel olmadığı tabiidir.”
Anlaşıldığı
üzere, Bakanlık lehe alınan paranın hesabında işleme ilişkin maliyetlerin
dikkate alınabileceğini vurgulamıştır.
91 seri no.lu Gider
Vergileri Genel Tebliği’nde ise verginin konusu ve vergi matrahının tespitiyle
ilgili olarak şu düzenlemeler yer almaktadır;
md.
5/3: Ödeme hizmetlerinde, elektronik para ve ödeme kuruluşları tarafından diğer
mükelleflere işlemle doğrudan bağlantılı olarak hesaplanıp işlem başına
aktarılan bir komisyon tutarı bulunması halinde bu tutar lehe alınan paranın
hesabında işlem maliyeti olarak dikkate alınabilir. Ancak işlem anında ortaya
çıkmayan veya işlem anında ortaya çıkmakla birlikte tutarı net bir şekilde
hesaplanamayan maliyet unsurları lehe alınan paranın hesabında dikkate alınmaz.
md.
6/2: Ödeme kuruluşunun tahsil ettiği komisyonun belli bir kısmını hizmet aldığı
bankaya aktarması halinde bu tutar lehe alınan paranın hesabında işlem maliyeti
olarak dikkate alınabilir.
md.
9/2: Komisyon tutarının bir kısmının ödeme kuruluşunca başka bir kuruluşa
aktarılması halinde söz konusu tutar lehe alınan paranın hesabında işlem
maliyeti olarak dikkate alınabilir.
Anlaşıldığı
üzere, Bakanlık lehe alınan paranın hesabında işlemle doğrudan ilintisi olan
maliyetlerin dikkate alınabileceğini açıklamıştır.
BSMV’de
her işlem bağımsız olarak ele alındığından bir işlem dolayısıyla lehe alınan
paranın hesabında o işleme ilişkin oluşan ve hesaplanıp tespit edilebilen
maliyeti dikkate alınabilecektir. Dikkat edileceği üzere, İdare işlem
maliyetini bilhassa vurgulamış, paylanan ve/veya ilintisiz genel masraf/gider
kavramından uzak durmuştur. Dolayısıyla, eğer yapılan bir muamelenin/işlemin
elde edilen hasılat ve yapılan maliyet açısından bağımsız/tekil niteliğe sahip
olduğu konusunda şüphe yoksa vergilendirmenin mükellefin kendi lehinde meydana
gelen ekonomik tasarruf artışı için ya da varlığında/aktifinde/patrimuanında oluşacak
ilaveler için yapılması gerekmektedir.
Bu
durum yazımızın 2.b. kısmında belirtilen muamele vergisinin “safî kazançtan
değil, gayrisafî hasılattan alınan bir vergi olması” prensibiyle de
çelişmemektedir. Zira, vergi bir muamele vergisi olduğundan vergilendirmenin
gelir/kurumlar vergisinde olduğu gibi safi kazanç üzerinden yapılması mümkün
değildir. Eski düzenlemede yer alan gayrisafi hasılat ifadesinin karşılığı ise muamele/hizmet/satış
bedeli değil aksine, lehe alınan paradan genel masraf ve vergi tenzilatlarının
yapılmadan önceki tutarı ifade ettiği anlaşılmaktadır.
2.d.
HUK Danışma Komisyonu’nun 07.06.1979 Tarihli ve 242 Yayın, 243/5 Esas No.lu
Kararı
HUK
Danışma Komisyonu’nun banka ve sigorta şirketlerinin gayrimenkul ve menkul
satışlarına ait BSMV matrahının nasıl ele alınması gerektiğine dair kararında
yer alan ilgili bölümler şu şekildedir;
“6802
sayılı Kanun’un 28’inci maddesiyle, banka ve sigorta şirketlerinin yaptıkları
muameleler dolayısıyla kendi lehlerine aldıkları paralar, BSMV’ye tabi
tutulmuştur. Maddeyle, alınan paraların ilgili muamelelerin gerektirdiği
durumlarda, tamamı yerine patrimuanda[3] artış
meydana getiren kısmının vergilendirilebilmesi amacıyla ‘aldıkları’
şeklinde bir deyim kullanılmayarak ‘kendi lehlerine aldıkları’
denilmiştir.
Bilindiği
üzere, banka ve sigorta şirketleri müşterilerine yaptıkları hizmetleri dışında,
kendi sermayelerini değerlendirmek maksadıyla da birtakım muamelelerde
bulunurlar. Bunlardan alım satıma konu teşkil edenlerin, hizmetlerle ilgili
olanların aksine, önceden bir maliyeti söz konusudur. Kanun koyucu,
hizmet işlemlerinden alınan paralarda olduğu şekilde, maliyeti de içeren satış
bedelinin tamamının vergilendirilmemesi için kendi lehlerine aldıkları paralar
deyimini kullanmıştır.”
Buna göre, kararda satış bedelinin hiçbir
şekilde matrah olarak alınamayacağı ve banka ve sigorta şirketlerinin gayrimenkul
ve menkul satışlarına ait BSMV matrahının, ilgili iktisadi değerin, 6802 sayılı
Kanun’un 28’inci maddesi uyarınca lehe alınan paraya tekabül eden, satış bedeli
ile alış bedeli arasındaki müspet fark olduğuna oy çokluğuyla karar verilmiştir.
3.
Sovtaj
ve Rücu Kavramları[4]
3.a. Sovtaj ve Sovtaj
Geliri
Sovtaj,
sigorta şirketlerinin gider ve kayıplarının azaltılması amacıyla hasara uğrayan
kıymetlerin satılması şeklinde ifade edilebilir. İki farklı şekilde elde edilen
sovtaj bedeli sayesinde ya sigorta şirketinin ödemesi gereken tazminat tutarı
düşer ya da sigorta şirketi tarafından ödenmesi gereken tazminatın bir kısmı
sovtaj bedeli olarak elde edilir.
Bu
süreçte eğer sigortalı ekonomik değeri olan pert/hurda malı satın almak isterse
sovtaj bedeli sigortacıya ödenecek olan tazminattan düşülmektedir. Bu işlemin
ardındansa sigorta şirketi sigortalıya tazminat ödemesini yapmaktadır.
Eğer
sigortalı perti ekonomik görülmüş malın satışını isterse malın tüm hakları
sigorta şirketine devredilir ve sigorta şirketi satışı gerçekleştirir. Bu
sürecin sonunda, sigorta şirketi elde ettiği gelirle birlikte sigortalıya ödemesi
gereken tazminat bedelini öder. Sigorta şirketinin tazminat ödemesinin ardından
şirket hukuki açıdan sigortalı yerine geçer. Bu sigortacılıkta yer alan
halefiyet ilkesinden doğar.[5]
3.b.
Rücu ve Rücu Tutarları
Rücu özetle,
vazgeçmek, caymak veya sözünden dönmek şekillerinde tanımlanabilir. Rücu
hakkı, sigorta şirketinin sahip olduğu bir hak olup, sigorta şirketi rücu
hakkını kullanarak sorumluluklarından, yükümlü olduğu durumlardan vazgeçtiğini
beyan eder ancak sigorta şirketinin bu hakkını kullanabilmesi için mahkemeye
başvurması ve bazı sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir.
Sigorta
şirketi bir hasar durumunda sigortalının hakkı olan tazminatı ödemeyerek rücu
hakkından yararlanamaz. Öncelikle sigortalı için gereken tüm tazminat ödemelerinin
yapılması ve ardından mahkemeye başvurulması gerekir. Buna göre, sigortalanan
kişinin halefi durumu bittikten sonra sigorta şirketi bu kişinin yerine dava
açma hakkına sahip olur.
Rücu
davasıyla birlikte sigorta şirketi, sigortalıya karşı tüm yükümlülüklerinden
vazgeçer ve hatalı olan üçüncü kişilerden ödemelerini, tazminatlarını ve diğer
kayıpları söz konusu indirimleri de göz önünde bulundurarak talep edebilir.
Böylece, rücu ederek sorumluluklarından vazgeçen sigorta şirketleri, halefi
sürecinde ödedikleri miktarı davalı üçüncü kişilerden geri alma hakkı kazanır.
Dolayısıyla
rücu işleminde sigortalıya ilk ödenen tazminat ile dava sonucu sigorta
şirketinin elde ettiği tazminat arasında sigorta şirketi lehine pozitif bir
fark olması halinde rücu geliri meydana gelmektedir.
4.
TÜSİAD’ın BSMV Uygulama Genel Tebliği
Düzenlemesi İçin Önerileri[6]
TÜSİAD’ın
yayımlamış olduğu çalışmanın 1.c. bölümü “sovtaj bedellerinin BSMV karşısındaki
durumu” başlığı altında düzenlenmiştir. Konuyla ilgili TÜSİAD çalışmasında yer
alan görüşler şu şekildedir;
“…
lehe alınan para tanımı ile ilgili olarak yapmış olduğumuz talebin uzantısı
olarak; hâlihazırda sigorta şirketleri için gündemde olan sovtaj bedellerinin
BSMV açısından konumunun da netleştirilmesi uygun olacaktır. Daha önce sektör
temsilcileri tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına izah edildiği ve Hazine
Müsteşarlığı tarafından da teyit edildiği üzere sovtaj tahsilatlarında
kullanılan 4 farklı yöntemde de sonuç olarak hasar işleminin bir parçası olan sovtaj
tahsilatlarında lehe alınan para bulunmamaktadır. Sektör şirketlerine konu
ile ilgili olarak yazılan raporlar, şirketlerin bazıları tarafından ihtilaf
konusu yapılmış ve ilk derece yargı merciine başvuran şirketlerin 4 tanesi
lehine karar verilmiştir. Diğer taraftan sigorta şirketlerinin önemli bir
çoğunluğu da sovtaj bedellerinin BSMV’ye tabi olması gerektiği yönündeki
tarhiyatlar için 6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun’dan faydalanmış, davalarını ve/veya uzlaşma taleplerini geri
çekmişlerdir. Bu çerçevede sovtaj bedellerinin hasar işleminin bir parçası
olması ve lehe kalan para bulunmaması nedeniyle BSMV’ye tabi olmaması gerektiği
doğrultusunda Uygulama Genel Tebliği’nde yapılacak bir düzenlenme ile konunun
açıklığa kavuşturulmasının uygun olacağını düşünüyoruz.”
Buna
göre TÜSİAD vergi grubu, sovtaj işleminde lehe kalan para olmaması nedeniyle
BSMV yönünden herhangi bir vergilendirmenin yapılmaması gerektiği görüşünü
beyan etmiştir.
5.
Vergilendirilecek
Sovtaj Tutarına İlişkin Bakanlık Görüşü
Bakanlık,
28.03.2014 tarihli, 70903105-180[5601-1406]-35009 sayılı ve “sovtaj işleminde
BSMV uygulaması” konu başlıklı yazısıyla sigorta şirketlerince elde edilen
sovtaj gelirinin BSMV'ye tabi tutulup tutulmayacağı hakkındaki görüşünü
açıklamıştır.
Buna
göre, sigorta konusunun zarara uğraması durumunda sigortalının sigorta
şirketinden hasarın tazminini talep etme hakkı doğduğu, hasarlı veya pert olan
malın satılması durumunda elde edilen gelirin sovtaj geliri olarak
tanımlandığı, sigorta şirketlerinin sigortalılardan aldığı vekalet ile sovtaj
işlemlerini (aracın tescili, satışı, hurda olarak kayıttan düşülmesi ya da
yeniden trafiğe çıkarılması işlemlerini) sigortalı adına yaptığı, sovtaj işlemi
sırasında hiçbir aşamada hasarlı ya da pert olan malın mülkiyetinin veya
tasarruf hakkının sigorta şirketlerine geçmediği, pert olan aracın satış
işleminin sigorta tazminatı hak sahibine ödenmeden ya da ödendikten sonra
yapılabildiği, ancak hasar tazmininin çoğunlukla aracın satış işlemini takiben
yapıldığı, sigortalı vekili sıfatıyla yapılan satış işlemi sonucunda aracın
bedelinin sigorta şirketinin hesabına yatırıldığı ve bu bedel dikkate alınarak
tazminat tutarının hesaplandığı, dolayısıyla sigorta şirketinin tazmin edeceği
tutarın aracın rayiç bedeli ile (hasarlı veya pert olan malın) hurda bedeli
arasındaki fark olduğu, bu çerçevede sigorta şirketinin sovtaj bedeli
tahsilatının banka ve sigorta muameleleri vergisine (BSMV) tabi olmaması
gerektiğinin düşünüldüğü belirtilerek, sektör uygulamasına esas teşkil etmek
üzere, sovtaj işlemi sürecinde, hasarlı ya da pert olan malın sigortalı
vekili sıfatıyla sigortalı adına yürütülen satış işlemi sonucunda sigorta şirketlerince
tahsil edilen mal bedelinin BSMV'ye tabi tutulup tutulmayacağı hususunda kendisinden talep edilen
açıklama üzerine görüşünü aşağıdaki şekilde belirtmiştir.
“… Öte yandan, BSMV uygulamasında BSMV'ye tabi her bir işlem tek başına
ele alınmakta olup, işlem sonucunda lehe para kalmışsa BSMV doğmakta,
kalmamışsa veya zarar edilmişse doğmamaktadır. Vergilemede işlem esas
alındığından, vergiye tabi matrah bulunurken, bir işlemden elde edilen
gelirden, başka bir işlemden elde edilen zarar düşülememektedir.
Diğer taraftan, Hazine Müsteşarlığınca yayımlanan 21/09/2010 tarihli ve
2010/13 sayılı Rücu ve Sovtaj Gelirlerine İlişkin Genelge'de ‘1.1 Tahakkuk
etmiş ve hesaben tespit edilmiş muallak tazminat karşılığına ilişkin
hesaplamalarda (dosya muallaklarında) tahakkuk etmiş veya tahsil edilmiş rücu,
sovtaj ve benzeri gelir kalemleri tenzil edilemez. Ancak; tahakkuk etmiş rücu,
sovtaj ve benzeri gelir kalemleri bilançonun aktif tarafındaki ilgili alacak
hesabı altında ve gelir tablosunda aşağıda detaylı verildiği şekilde
muhasebeleştirilir.’ açıklamaları yer almaktadır.
Konu ile ilgili olarak Hazine Müsteşarlığı ile yapılan yazışma sonucu
alınan 10/03/2014 tarihli ve 7294 sayılı yazıda da; Kara Araçları Kasko Sigortası
Genel Şartlarının 3.3.2.2. maddesinin, ‘...Aracın tam hasara uğraması halinde,
aracın hasar anındaki rayiç değeri ödenir. Bu durumda, aracın Karayolları
Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi hükümleri doğrultusunda hurdaya
ayrıldığına dair hurda tescil belgesi sigorta şirketine ibraz edilmeden araç
sahibine sigorta tazminatı ödenmez. Değeri tamamen ödenen araç ve aksamı, talep
ettiği takdirde sigortacının malı olur...’ hükmüne amir olduğu belirtilerek, ‘Sigortacılık
uygulamalarında sovtaj, teminat kapsamında gerçekleşen riziko nedeniyle hasara
uğrayan sigortalı malın hasarlı halinin ekonomik değeridir. Halefiyet ilkesi
gereği hasarlı sigortalı malı değerlendirme hakkı, sigorta tazminatını
ödedikten sonra sigorta şirketine ait olmakla birlikte Kara Araçları
Kasko Sigortası Genel Şartlarının 3.3.2.2. maddesinde de cevaz verildiği üzere
sigorta sözleşmesinin taraflarının anlaşması halinde hasarlı sigortalı mal,
sigortalıya da bırakılabilmektedir.’ açıklamalarına yer
verilmiştir.
Buna göre, hasarlı veya pert olan mala (araca) ilişkin olarak
sigorta şirketleri tarafından tazmin edilecek tutar, hasarlı veya pert olan
malın (aracın) rayiç bedeli ile hurda bedeli arasındaki farka göre tespit
edildiğinden, bir başka anlatımla sigorta şirketlerinin ödemesi gereken tutar
(rayiç bedel), sovtaj geliri kadar azaldığından, sovtaj geliri kadar sigorta
şirketleri lehine bir tutar oluşmaktadır.
Bu durumda, hasarlı veya pert olan malın (aracın) bizzat veya vekalet
usulüyle sigorta şirketlerince satıldığı durumlarda, sigorta şirketleri lehine
oluşan sovtaj gelirleri üzerinden genel hükümler çerçevesinde BSMV
hesaplanması gerekmektedir.”
Anlaşıldığı üzere Bakanlık, sigorta şirketlerinin sigortalıya ödemesi
gereken tazminat tutarının sovtaj geliri kadar azalması nedeniyle, sovtaj
geliri kadarlık kısım için sigorta şirketleri lehine bir tutar oluştuğunu
belirtmiş ve hasarlı veya pert olan malın bizzat veya vekalet usulüyle sigorta
şirketlerince satıldığı durumlarda, sigorta şirketleri lehine oluşan sovtaj
gelirleri üzerinden genel hükümler çerçevesinde BSMV hesaplanması gerektiği
sonucuna varmıştır.
6. Danıştay 7’nci Dairesinin
Kararı
Danıştay 7’nci Dairesinin 25.05.2021 tarihli ve E. 2021/1093, K.
2021/2475 sayılı kararında yer alan ilk derece mahkemesi kararının özeti ve
Danıştay’ın nihai değerlendirmesi ve kararı şu şekildedir;
“İlk
Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Sigortacılıkla ilgili bir kavram olan
"sovtaj" işleminin, hasara uğrayan mallardan arta kalan kısmın
hasarın tazmini amacıyla sigorta şirketlerince elden çıkartılması olduğu,
sigorta konusu malların hasara uğraması halinde, sigortalının hasarın tazminini
talep etme hakkı doğması üzerine, halefiyet ilkesi gereği sigorta şirketinin
talep edilen sigorta bedelini ödedikten sonra, hukuken sigortalının yerine
geçtiği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen söz konusu ilke
uyarınca, sigorta şirketi hasarı tazmin etmekle hasarlı malların tasarruf
hakkına sigortalının hukuku çerçevesinde sahip olup, bu kapsamda söz konusu
malların satılması halinde elde edilen gelirlerin sovtaj geliri olarak
tanımlandığı, banka sigorta muameleleri vergisinde vergiyi doğuran olayın
meydana gelmesi için bir muamele yapılması ve bu muamele sonucu lehe para
kalması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiğinden her işlemin bağımsız
olarak dikkate alınması ve o işlem sonucu lehe alınan paranın vergilendirilmesi
gerektiği, vergilemede işlem esas alındığından, vergiye tabi matrah bulunurken,
bir işlemden elde edilen gelirden, başka bir işlemden elde edilen zararın
düşülemeyeceği, sonuç olarak; olayda, her bir sovtaj işlemi kendi içinde değerlendirilerek
sigorta tazminatından düşülen sovtaj gelirlerinin sigorta şirketi lehine kalan
para üzerinden verginin hesaplanması gerekirken, davacı şirketin 2010 yılına
ilişkin sovtaj geliri elde edip etmediği hususunun gerekli inceleme ve
araştırmalar ile ortaya konulamadığı, sigortalılarından hurda bedeline devraldığı
hasarlı araçları bu bedelin üstünde bir bedelden sattığına ilişkin bir tespitin
bulunmadığı, satmış olduğu hurda araç toplamının sovtaj geliri olarak değerlendirildiği,
satılan araçlar için asıl araç sahiplerine ödenen tutarların indirimi yapılarak
davacı tarafından sovtaj geliri elde edilip edilmediğinin ortaya konulması
gerekirken, inceleme elemanınca bu hususlara değinilmediği, bu durumda, olayın
gerçek mahiyetini ortaya koymaktan uzak olan eksik incelemeye dayalı vergi
inceleme raporu esas alınarak tesis edilen işlemde yasal isabet bulunmadığı
gerekçesiyle vergi ve cezaların iptaline karar verilmiştir.
Temyiz Edenin İddiaları: 89
no.lu Gider Vergileri Genel Tebliği uyarınca, banka ve sigorta muameleleri
vergisi matrahının bulunmasına ilişkin olarak bu vergiye tabi her işlemin tek
başına bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği, işlem sonucunda lehe para
kalmış ise verginin doğduğu, olayda, sovtaj işlemleri nedeniyle sigorta
şirketlerinin elde ettiği tutarın banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi
olduğu ileri sürülmektedir.
Hukuki Değerlendirme: İdare
ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin
varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmemiştir.
Karar Sonucu: Açıklanan nedenlerle; 1) Temyiz isteminin
reddine, 2) ... Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının
ONANMASINA, 3) Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,” 4) 2577 sayılı
Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin
1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş
gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/05/2021 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
Buna göre yerel mahkemenin hukuki değerlendirmesini ve kararını esas
alan Danıştay kararına göre, sovtaj işlemi nedeniyle sigorta şirketi nezdinde
lehe alınan paradan bahsedilebilmesi için sigorta şirketinin sigortalılarından
hurda bedeline devraldığı hasarlı araçları bu bedelin üstünde bir bedelden elden
çıkarmasının gerektiği ve ancak böyle bir durumun varlığı halinde vergilendirme
işleminin yapılabileceği anlaşılmaktadır.
7.
Taslak
Tebliğ Düzenlemeleri
Bakanlık,
ilk taslağını 11.08.2022 tarihinde, ikinci taslağını ise 24.08.2022 tarihinde
Gelir İdaresi Başkanlığına ait internet sitesi aracılığıyla yayımladığı 92 seri
No.lu Gider Vergileri Genel Tebliğ Taslağı ile uzunca süredir tartışma konusu
olan sovtaj ve rücu gelirlerinin BSMV yönünden nasıl vergilendirilmesi
gerektiğine dair bakış açısını ve iradesini ortaya koymuştur.
Söz
konusu taslak Tebliğ’de sigorta şirketlerince bir muamele yapılması ve bu
muamele sonucu lehe para alınmasıyla birlikte vergiyi doğuran olayın
gerçekleştiği belirtilmiş ve BSMV’de lehe alınan paranın hesabında işlem
maliyetlerinin dikkate alınabileceği, ancak işlem anında ortaya çıkmayan veya
işlem anında ortaya çıkmakla birlikte tutarı net bir şekilde hesaplanamayan
maliyet unsurlarının lehe alınan paranın hesabında dikkate alınamayacağı
vurgulanmıştır.
Taslak
Tebliğ’in 2/4’üncü fıkrasında, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1472’nci
maddesi gereği, halefîyet ilkesi uyarınca, sigorta şirketlerinin ödediği
tazminat dolayısıyla tazmin ettiği zarar ölçüsünde sigortalının haklarına sahip
olduğu ve üçüncü kişilere karşı rücu hakkını kullanabildikleri ifade
edilmiştir.
Buna
göre, sigorta kapsamında olan hurda veya hasarlı araç, sigorta şirketlerince
aracın rayiç değerinden sovtaj bedeli tenzil edilerek kalan tutarın sigortalıya
ödenmesi suretiyle sigortalı uhdesinde kalabildiği gibi sigortalı ve sigorta şirketi
arasında yapılan anlaşmayla tazminat ödemesinin bir parçası olmak üzere sigorta
şirketleri tarafından da değerlendirilebilmektedir.
Taslak
Tebliğ’in devamında mülga Hazine Müsteşarlığının 10.02.2015 tarihli ve 2015/6
sayılı “Rücu ve Sovtaj Tutarlarına İlişkin Genelge”sinin ilgili düzenlemeleri
alıntılanmıştır.
Buna
göre ilgili genelgenin;[7]
- 2.2.
maddesinde, rücu ve sovtaj tutarının tahakkukunun yapılabilmesi için, halefiyet
hakkının kazanılması[8] ve
tutarın şirket uygulamasına göre belirlenmiş olması gerektiği,
- 2.4.
maddesinde, sigorta şirketlerinin yaptıkları tazminat ödemelerini
sigortalılardan aldıkları ibraname veya banka dekontu ile tevsik etmeleri
gerektiği ve rücu amacıyla karşı sigorta şirketine ya da üçüncü şahıslara
bildirim yapılması kaydıyla, karşı sigorta şirketinin teminat limitine kadar
olan rücu tutarlarının tahakkuk ettirilebileceği,
- 2.6.
maddesinde, sovtaj tutarlarının sovtajın sigortalıya bırakılmadığı her
durumda tahakkuk ettirilmesi gerektiği,
- 2.8.
maddesinde de, tahsil edilen rücu ve sovtaj tutarının tahakkuk ettirilen
tutarlardan fazla olması durumunda aradaki farkın ilgili gelir hesabına
aktarılması gerektiği[9], hususları
düzenlenmiştir.
Bakanlık,
taslak Tebliğ’in “rücu ve sovtaj tutarlarının BSMV yönünden
vergilendirilmesi ve matrah” başlıklı 3’üncü maddesiyle muhtemel düzenlemenin
detaylarını açıklamıştır. Buna göre, sigorta şirketlerinin rücu ve sovtaj
işlemleri sonucunda nakden veya hesaben lehe aldığı paralar üzerinden
yürürlükteki oranlara göre BSMV hesaplamaları gerekecektir.
Söz
konusu işlemlerde BSMV’nin matrahı ise, 2015/6 sayılı Genelge kapsamında
sigorta şirketleri tarafından tahsil edilen/edilecek rücu veya sovtaj bedeli
ile daha önce maliyet unsuru olarak tahakkuk eden rücu veya sovtaj değeri
arasındaki fark olacaktır.
Sigorta
şirketleri tarafından sovtaj bedeli ödenmeyerek hurda veya hasarlı aracın
sigortalıya terk edilmesi ve aracın sigortalı tarafından bizzat satılmasına
ilişkin işlemlerde sigorta şirketlerince yapılan bir muameleden söz
edilemeyeceğinden söz konusu işlemlerin BSMV’ye tabi tutulmayacağı ifade
edilmiştir.
8.
Değerlendirme
ve Sonuç
Öncelikle Bakanlığın, vergi incelemeleri
sırasında eleştirilere sebep olan ve İdare ile mükellefler arasında gerek idari
süreçlerde gerekse yargısal safhalarda oluşan ihtilaflı bir durumu çözüme
kavuşturmak ve mevcut belirsizliği gidermek amacıyla tasarladığı Tebliğ’i
olumlu bulduğumuzu belirtmek istiyoruz. Buna göre;
- Bakanlık, prensip itibarıyla sovtaj ve rücu
işlemini tekil/bağımsız bir işlem olarak değerlendiriyor ve sovtaj ve rücu
işlemi sonucu elde edilen hasılat (tahsil edilen alacak) ile sovtaj ve rücü
işlemine ilişkin olarak hesaplanan maliyetlerin (tahsil edilecek alacaklar) mukayese
edilerek olumlu farkın BSMV’ye tabi tutulmasını öngörüyor.
- Bu kapsamda, tazminat ödemesi yapılan ve
halefiyet ilkesi gereği sigortacıya devrolan ekonomik değere sahip pert malın
ekspertiz sonucu hesaplanan ve kayıtlarda tahakkuk ettirilen sovtaj bedelinin
bu işlemin maliyeti olduğu, elden çıkarma sonucu tahsil edilen tutarın ise
hasılat addedilerek sigorta şirketi lehine oluşan olumlu farkın BSMV matrahını
oluşturması sağlanıyor.
- Sigorta şirketleri tarafından ekonomik
değere sahip malın sigortalıya terk edilmesi ve malın sigortalı tarafından
bizzat satılmasına ilişkin işlemlerde sigorta şirketlerince yapılan bir muamele
olmaması nedeniyle BSMV hesaplanmaması öngörülüyor.
- Buna ilaveten, sigorta şirketlerinin
ibraname/dekont yoluyla tevsik ettikleri tazminat ödemeleri için rücu amacıyla
karşı sigorta şirketine ya da üçüncü şahıslara bildirim yapılması kaydıyla, karşı
sigorta şirketinin teminat limitine kadar olan tahakkuk ettirdikleri rücu
tutarlarının işlemin maliyeti olduğu, sigorta şirketlerinin halefi sürecinde mahkemede
dava açarak dava sonucunda üçüncü kişilerden geri aldıkları tutarın ise hasılat
addedilerek sigorta şirketi lehine oluşan olumlu farkın BSMV matrahını
oluşturması sağlanıyor.
Ancak, taslak Tebliğ’in birtakım eksikliklere
de sahip olduğunu değerlendiriyoruz. Buna göre,
- Bu derecede önemli bir konunun yüzeysel bir
şekilde ele alındığını ve mevcut ihtilaflı konuların sadece soyut ifadelerle
açıklanmaya çalışıldığını düşünüyoruz.
- Taslak Tebliğ’de ele alınan rücu ve sovtaja
yönelik olarak Tebliğ’in kavramsal açıdan da kapsayıcı bir niteliğe sahip
olması gerektiğini, açıklayıcı ve çeşitli örnekler vasıtasıyla mükelleflerin
karşılaşabileceği farklı senaryoları da içerecek şekilde zenginleştirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
-Çünkü, 6802 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren “kendi lehine alınan para” konusunun hukuken belirlilik ve
öngörülebilirlik açısından taşıdığı noksanlığın en doğru bir şekilde ve en az
hasarla giderilmesi gerektiğini, böylelikle BSMV matrahının hesaplanması
sırasında mükelleflerin tekrar tekrar tereddüt içerisine düşmesinin engellenmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
- Rücu ve sovtaj işlemleri için işlemin
maliyeti olarak sadece tahakkuk ettirilerek kayıtlara yansıtılmış olan tazminat
ödemesi ve sovtaj tutarlarının (tahsil edilecek alacakların) dikkate alınmasını
bir eksiklik olarak addediyor ve taslak Tebliğ’in sadece mülga Hazine
Müsteşarlığının yayımlamış olduğu genelge hükümlerini dayanak alması ve konuyu
sadece bu boyutuyla değerlendirmesini yeterli görmüyoruz,
- Zira, gerek rücu işleminde gerekse sovtaj
işleminde işlemle doğrudan bağlantılı olabilecek muhtelif masrafların işlemin
maliyetinin olarak addedilmesi gerektiğini ve BSMV matrahının oluşmasında
tahakkuk ettirilen tutarla beraber dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Bakanlığın yukarıda değindiğimiz olumsuz
durumları dikkate alarak, ikinci taslağı güncelleyip üçüncü taslak dokümanı
yayımlamasının ileride oluşabilecek potansiyel olumsuz durumları önlemesi adına
faydalı olacağını değerlendiriyoruz.
[1] 15.05.1934 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2430 sayılı Muamele
Vergisi Kanunu ve bu Kanun’a ilişkin olarak 25.07.1939 tarihinde yayımlanan
78 seri no.lu Muamele Vergisi Umumi Tebliği’nde yer alan sigorta
şirketleri, banka ve bankerlerin muamele vergisi matrahına dahil olan paralara
ilişkin düzenlemelerin de değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekle birlikte
yazımızın boyutu nedeniyle kapsam dışında bırakılmıştır.
(İlgililer
için mezkûr Kanun’un ve Tebliğ’in linkleri: https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2701.pdf,
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/4267.pdf)
[2] Zira söz konusu kanun gereği verginin mükellefi, banka, banker ve
sigorta şirketleri olduğundan, bunlar kendilerinin ödemeye mecbur oldukları
vergiyi müşteriden aldıkları takdirde, bu kendi lehlerine alınmış bir para
olacağından, bu paranın da vergi matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.
[3] Fransızcadan dilimize geçen “patrimoine” sözcüğünün sözlükteki karşılığı
miras olmasına karşın hukuk dilinde malvarlığına karşılık gelmektedir.
[4] Bu bölüm https://www.aksigorta.com.tr/yardim-merkezi/sigorta-sozlugu adresinde yer alan
bilgilerden derlenmiştir.
[5] Halefiyet ilkesi, sigorta şirketi tarafından sigorta
sahibine hasar tazminatı ödenmesi anlamına gelir.
[6] https://www.tusiad.org/tr/tusiad/temsilcilikler/item/9621-banka-ve-sigorta-muameleleri-vergisi-bsmv-uygulama-genel-tebligi-duzenlemesi-icin-oneriler
[7] Söz konusu genelgenin 2. bölümünün başlığı “rücu ve sovtaj tutarlarının
muhasebeleştirilmesi”dir. Buna göre söz konusu genelgenin 1.1. bölümüne göre tahakkuk
etmiş rücu, sovtaj ve benzeri tutar kalemleri bilançonun aktif
tarafındaki ilgili alacak hesabının altında ve gelir tablosunda …
muhasebeleştirilir. Mülga Hazine Müsteşarlığının 21.09.2010 tarihli ve 2010/13
sayılı “Rücu ve Sovtaj Gelirlerine İlişkin Genelgesi”nin 1.1. bölümüne göreyse
tahakkuk etmiş rücu, sovtaj ve benzeri gelir kalemleri bilançonun aktif
tarafındaki ilgili alacak hesabı altında ve gelir tablosunda ... muhasebeleştirilir.”
açıklamasına yer verilmiştir. Dikkat edileceği üzere, yürürlükten kalkan
genelgedeki sovtaj ve rücü geliri ifadesi yürürlükte olan genelgede sovtaj
ve rücu tutarı olarak değiştirilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu tutarların
gelir/gider etkisinin tahsil edilen tutarlar ile tahakkuk ettirilen tutarların
mukayesesi sonucuna göre netleşeceği belirtilmek istenmiştir.
[8] 6102 sayılı TTK’ya göre halefiyet hakkının kazanılması için tazminatın
ödenmiş olması gerekmektedir.
[9] Genelgede ilgili hesabın adının “tahsil edilen rücu ve sovtaj tutarları
olumlu farkları” olduğu belirtilmiştir.